Bell Laboravarlarında 1927 yılında ilk kıtalararası telsiz-telefon bağlantısı kurulduğunda. Hat üzerinde parazitler vardı ve bunun frekans değiştirilerek çözüleceği düşünülerek, 60khz den 10-20Mhz'e yükseltilmesine rağmen parazitlerden kurtulunamadı. Karl Jansky bir anen tasarlayarak 360 derece dönebilen bir kasnak tasarladı ve alıcı frekansını 20,5Mhz e ayarladı. Hışırtının yıldırım ve şimşeğin etkilerinden şüphelendi ama sürekli hava durumundan bağımsız bir hışırtının var olduğunu gördü. 1933 yılında Jansky Bu sinyalin bir kısmının gökadamız samanyolunun merkezinden geldiğini anladı.Ve Radyoastronomi böylece kurulmuş oldu...
Samanyolu'nun radyo ışımasının 20Mhz dolayında yaklaşık en üst düzeyinde olduğu ve frekansta değil yıldızlardan en ufak bir sinyal almak, Güneş'i bile gözleyemeyeceğini de elbette bilmiyordu.
1940 yılında Grote Reber, 9,5 metrelik radyo teleskopu ile 1,9 metre dalgaboyu ile samanyolu'nun ilk radyo haritasını yaptı.
İkinci Dünya savaşında gelişen Radarlar savaş sonrası radyoastronomi amaçlı olarak kullanılmaya başlandı. 1946'da Arthur Covington Kanada'da Güneş'ten gelen radyo dalgalarını 10,7 cm'de düzenli olarak izlemeye başladı. Güneşten gelen radyo ışınımı ile 11 yıllık güneş döngüleri ile uyuştuğu anlaşıldı. (Bu lekelerin bulunduğu yerlerde 1 milyon dereceden daha sıcak olmalıdır.)
Hollandalı bilimciler, J.H. Oort'un önceliğinde 7,5 metre çapındaki Alman Würzburg radarlarını kullanarak Samanyolu'nun yapısını incelemeye başladı.
İkinci Dünya Savaşında İngilizler V2 uçan bombalarını(Almanların) izlemek için kullanılan radarlar ayrıca atmosfere girerek sürtünmeden dolayı yanan göktaşlarını izlenebileceğini anladılar. Bernard Lovell aynı yöntemle kozmik ışınımın yankılarını dünleyebileceğini düşünerek işe koyuldu ancak çok iyi bir göktaşı izleme işi yaptı.
Ulusal Astronomi Birliği 1955 yılında Samanyolu'nun merkezinin yay(Sagittarius) takımyıldızı yönünde olduğunu ilan etti.
Atmosferdeki Atom ve Moleküllerin gelen kozmik,gama,x ve morötesini absorblaması sonucu ışınımın bir kısmını geçiren pencereye, Atmosfer Penceresi adı verilir. Bu pencere yüzünden ışınımların şiddetinide bağlı olarak; Kozmik,Gama,X ve moröetesi bölge ile bazı yerlerde görünür bölgenin bir bölümünüde engelleyerek gözlemi engeller. Bu görünmeyen bölgelerin gözlemi uzay çalışmaları ile kısmen aşılmıştır. Atmosfer Penceresi 15MHZ ile 600GHZ (20m ila 0.5mm) arasında tanımlanır ve coğrafya hava koşullarına göre değişebilir. Örneğin radyo penceresi, deniz düzeyindeki bir teleskop için, iyonküreye (iyonosfer) bağlı olarak ,yaklaşık 15 MHZ'den başlayıp, havakürede diğer kimyasal elementler tarafından, özellikle oksijen(O2) ve su buharı(H2O), yaklaşık 100GHZ dolayında sınırlanır. Daha yüksek frekanslarda Gözlem yapabilemek için, radyo teleskopların da tıpkı optik kardeşleri gibi yüksek dağlara yerleştirilmesi gerekir. 15MHZ-100GHZ (20 metre ile 3 milimetre) aralığındaysa böyle bir zorunluluğu yoktur. Dağdaki bir radyo teleskopla 0.5milimetre dalgaboyuna kadar ölçüm alabilir. 0.1milimetre ve altındaki ölçümler yapabilmek için radyopencersini genişletmek gerekir, bunun içinse bir uçağa teleskop yerleştirip yükselmek gerekir.
Optik Pencere, Metrenin Milyonda 0,3'ü ile 0,8'i arasındadır; yani radyo penceresi optikten çok çok daha geniş bir aralığı kapsar (optik pencereden yaklaşık 1 milyon kat daha geniş). O yüzden radyo bölgesi daha çekicidir.
Bugün Radyoastronomi eskisine nazaran çok gelişti, ilk yapılan çanak biçimli anten NRAO'nun Grote Reber'in 9 metrelik radyo anteni idi. Şu an Dünyanın hareketli en büyük teleskopu Almanya'da(Bonn) Effelsberg radyo anteni 100 metre çapında ve 3200 ton ağırlığında. (Max-Planck Enstitüsü tarafından işletilmekte). En büyük çaptaki teleskopu ise 300 metre çaplı Arecibo Teleskopu ve interferometre(girişimmetre) yöntemi ile birden fazla teleskopu aynı anda kullanan VLA,DRAO,VLBI(Uzay teleskopu'da dahil) ve şuan ki ALMA ve SKA teleskopları...